28 Ekim 2016 Cuma

altmışdördüncü basamak,

Saat 23.44



Zaman zihnimi yıllar öncesinde terk etmiş olmalıydı. Düzen dediğimiz stabil yaşam ise peşime düşmeye dahi yeltenmemişti. Bu altmışdördüncü basamak, az kaldı. Elimdeki fil anahtarlık, ucunda bir kilit. Eve giriyorum. Yuvasına giren anahtarı iki tur çevirdikten sonra kapının dili atıyor. Bu. İşte bu koca boktan bir karanlık. Anahtarı kapının diğer yüzüne yerleştirirken topuğumla kapıyı çarptım. Işığı açmaya yeltendim, sonrasında hemen toparladım, dizginledim hamlemi. Görmemeliydim aydınlıktaki yalnızlığın tonunu. Bir öksürük yapıştı boğazıma. Ah! Tanrım bu yankı zihnimi kesiyordu, bu boşluğun yankısı kulaklarıma asılan asabi bir babadan daha sancılı. Çeketimi astım vestiyere, düştü. Aslında her şey bir düştü. Tüm gerçeklik bir düş tü de, asıl gerçek şu evimdeki hazmedemediğim tiksindirici sessizlikti. Bir plağını taktım Tom'un, duvarıma geçirdi birkaç fıçı şarapla harmanlanan sesini. Dolaptan kaptım yarım bir bira. Oturdum yatağın köşesine, karşımda domuz gibi ölüme meydan okuyordu. Ben de canıma. Birilerini bekliyor, birilerini uğurluyordum. Oyun aynıydı, kaybetmekti. Kaybetmiştik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder