26 Haziran 2016 Pazar

Çocuğum Ölümümden Yaralama,




Tütünüm geçiyor,
gidiyor, gidiyorlar
mavi mavi gidiyorlar, siyaha çalıyor her şey ardından.
Buruk bir öksürük tıkanıyor boğazıma,
konuşsam dağılacak parçalarım.
Dağılsa kaybolacağım.
Yalnız bir kıyıyım haritanın kenarında,
dalgaların dövüp de bir türlü öldüremediği.
Domuz canlı kediyim, tüm düşüşlerim dört ayağımın üzerine,
ellerimin arasından kayıp gidiyorum her seferinde,
bir yakalasam öldüreceğim.
O kadar ki gaddarım, gidişlerin ardında.

Ne vahim geceler yaşıyorum,
İçtiğim şarap midemde taşa çalıyor,
kafamın güzelliği gönlümdeki yarayı eritemiyor.
İçimde ürkek bir ceylan var,
vurun onu, acımayın.
Korkaklığımı da alın götürün yanınızda.
Benden beklemeyin zat-ıalinize yarar,
olamadım sıradan koca bir adam,
giremedim herkesleşmenin o dar kalıbına,
çiçeklerin arasında kaldım bir başıma ot,
otların arasında kaldım bir başıma çiçek,
zehrim var mı denemeyin,
ağzınıza layık olamam, eylemeyin.

Kelimeleri ilmek ilmek çıkartıp,
küfürlerime pansuman yapıyor,
ve gelecekle ilgili yararsız vaatler veriyorum.
Rasyonel bir adam değilim,
deliliğime delil mi gerek, ne olur eylemeyin.
Hepten bir yarayım, mikrobu ruhum.
Kasvetim sahici bir gölge ayarında, koca bir karanlık,
gelip de dinlenmeyin, gölgem yalandır.
Güneşim var, kaf dağını aşıp gelecek,
sevmeyin belki de hiç gelmeyecek..


İçimde bir oda, odanın içinde bir ben,
bir ben..
Boş bir küre kafamın içinde,
ahmak bir adamla kavgalı yalnızlığım..
Zihnimde yaralaşan düşünceler,
kabuksuz her biri, kronik birer pislik..
Gönlümde kırık kuşlar, 
biri çırpsa kanat, anında curcuna..
Hayali özgürlük olan içimdeki kuşlar,
curcunada ezilen birer umut hepsi..
Boktan bir döngünün içindeyim işte.
Şimdi bir kapı daha çarpacak üstüme,
olur böyle şeyler diyecekler,
olur böyle şeyler diyecekler!
evet olur..

Ektik tütünü küllüğe, hasadı acı oldu.
Şakaklarımdan düşen her bir acıyı,
göğsümde yumuşatmak varken yetemiyorum.
Tüm eksikliğimle yetemiyorum moruk.
Düşen acılarım gözlerimin önünde dağılıyor,
fakat ne ağaçlar kuşların sesinden alabiliyor kendini,
ne de koca şehir dönüp bakıyor..
Her şey tıkırında..
Gözlerim  külün altında kor gibi,
içime akıyor tuz dağları,
belki de,
belki de sırf bu yüzden tatsız bir adamım..



22 Haziran 2016 Çarşamba

bir celsede düşüş,



Nefretimin altında topaklanmış sevgim var,
kumdan bir zeminde bütün öfkem,
kaktüs bedenimin dikeni, kim bilir ne kadar sahici..
Atsam şu üzerimdeki bozuk fikir darbelerini,
kenara kaldırsam üzerime atılan toprağı,
belki saat bile taşıyacağım, tüm aitliğimle zamana..
Sahilden toplasam umutlarımı geçerken, 
dolup taşsa cebimden, her biri taze her biri güçlü..
Dokunsa biri omzuma sıcak elleriyle, 
veya donsa artık dışarıda kalan her yanım,
belki o zaman bulurum ellerimin asıl yerini..

İstemiyorum artık soğuk renkli duvarlar,
istemiyorum sesimdeki tecrübesiz cızıltıyı,
sokakları adımlarken kayıp adreslerin,
biraz da kendime rastlamak istiyorum..
Koşmak istiyorum çocuklarla,
küçüldükçe büyümek istiyorum belki de..
Düşmek istiyorum öpülürse belki diye yaramdan,
hemen geçmesin istiyorum bir daha öpülür ihtimaline karşı..
'Koca şişko bir adam olmuşken, çeviriyorum aklımda çocuk oyunları..











19 Haziran 2016 Pazar

Gitmelisin Çünkü,



Git.
Gitmelisin çünkü.
Seni bir gün kaybedeceğim gerçeğiyle boğuşamam,
yapamam bunu sıska bedenimle..
Ölürüm, acımam gözümün yaşına..
Git. Yolları bu sefer ben sereceğim önüne,
nasıl dayanırım git artık..
Git.  Daha içimdeki moruğun gözyaşlarını sileceğim,
avutacağım onu biri bin gece.
Git. Gözlerimin eşiğinden çık, al gözümü, al ellerimi, al beni,
at bir denize batayım yükümle, asırlara meydan okumadan vereyim
bir gidişlik canımı..
Öyle bir git ki sensiz sedasız oturayım kaldırıma,
yolun başında görünen her ışıkta umutlanayım,
sen olmadığında boğazına yapışıp umutlarımın,
aksi bir adamı oynayayım, yakayım yıkayım..
Tüm öfkem gidişine değil de gelmeyişine olsun..
Git ki fırtınadan sağ çıkayım..

Gidişinin ertesi günü, aynada yakalıyorum bir adam,
konuşsa anlayacağım, fakat düşmüyor dilinden kelam..
Elinde cigarası, gözünde 'koca şişko bir düşüş..
Sabahladım, lanet yüzünde aradım bir yığın neden..
Çekildim sahici nedenlerin içine, hiçbiri hesap vermedi..
Sıyrıldım aralarından, nefes nefese..
Koştum bir sabah şehrin uzaklarına,
kaçmaya çalıştım, bir ayağım diğerinin  kuyusunu kazdı,
düştüm yüzüstü, kalktım, kalkardım..
Çiğler de aynı yerinde bekliyorlardı beni,
koştum sarıldım ahbaplarıma, ıslandık deniz olduk..
Aramızdan birisinin öksürüğü getirdi bizi kendimize,
koca adamlardık sonuçta, koyvermek bize yakışmaz dedim.
Öyleydi ama, büyüktük güçlüydük değil mi.
Değildik


Gel.
Yağmur yetmiyor avutmaya, ve ben,
ben kurtaramıyorum, alamıyorum gidişinden kendimi.
Gel.
Bir gece yarısı gel bana, son şişede değil,
ayıkken gel..
Bir bavulla gel, bir de gözlerinle..
Kaburgalarımın arasını ördüm senin için, gel.
Evime gel, evim ol gel. Benim ol gel.
Gel artık zihnimdeki rütubetlere el atalım,  sonra göğüslerine..
Doruklardan hazzın sen tonuna düşelim, gel.
Kucakla kafamı, koy göğsüne..
Öp hastalıklı düşüncelerimden,
fısılda kulağıma, 'Ben geldim! de. 









17 Haziran 2016 Cuma

Siyah Kumaşlı Kadın,



Pencere kenarında titrek gözleriyle bekleyen kadınlar var,
diri göğüslerinin altında kor yürekleriyle..
Camdan süzülen yağmur damlalarının,
birbirine karıştığındaki acı gülümsemesiyle..
Onlar umutlarını yeşertecek sevgileri beklerken,
çürüyecek muazzam bedenleri.
sebebi gaddarlığın delikanlıları,
ve bir ihtimal balkonlarına yetişemeyen yüreği saf adamlar..

Gönül koymayın bana, kalemimden birkaç damla katran sızıyor

Bitince sigarası  dolayacak ellerini dizlerine,
dizlerini karnına,
küllükten kalkarken duman, son çekişinde içine
bakıştığı ufuktan arayacak bir çare,
oysa nasıl da sevilmeli
ciğerlerine ölüm tohumu ekenler,
nasıl da anlanılmalı dağınık şiirler..
Fakat vakit yok,
en azından böyle süreçli şeylere..
Herkes koşuyor çünkü bir yerlere,
şiirler düzerken eksik adamlar, kesik masalarında
pencerelerinde asılı kalan bir umut olsa da kadınlar
fakat herkes koşuyor, yetişilmeyecek yerlere..
Zaman da bu oyunun içinde,
vuruyor dönen çarkını eksikliklerin üzerine üzerine,
koparıyor birkaç parça da o.
Fakat kadın dikiyor yine de şişeyi,
iki fırta ikna ediyor zamanı, belki biraz yavaşlamasına..
Ve dönüyor, işte yeni bir dünya,
tanrılara tanrıçalara okunan meydan bu..
Kendi yarattığı dünya bir karışlık zehri akılda..
Her şey güzel, fakat bitecek, bitiyor
dans ettiği adam oluyor yine boktan bir askılık..
Sonra ayaklanıyor her şey,
üzerine geliyor tüm gerçekliğiyle..
Tam bir rezalet!, her şeyin kalkıp üzerine geldiği
fakat hiç bir şeyin seni görmediği rezalet bu.
'Koca şişko kalabalık sokaklarda omzuna birinin çarpmaması kadar rezalet.
Ve sonunda o pencereden atlayan bir kadın bedeni kadar sahici..



15 Haziran 2016 Çarşamba

Burası Derinmiş,

Bir dudak kuruluğu sessizliğim var,
bir göz dalgınlığı yitirdiklerim,
sol cebimde duruyor, hemen şurada
kalbimin üstünde..
Bir ışığım var gölgemin ardında,
orada bekleyeceğim, gelmeyeceksin
belki de görmeyeceksin,
kes şu zırvanayı, biliyorum gelmeyeceksin
çünkü oyunun kuralı bu, 
nasıl bir oyuna itildiğimi ise düştüğümde, 
ayaklarım yere bastığında anlayacağım, parçam kalırsa..
Alelade bir serzeniş değil bu, 
en az bir ayyaş kadar mutsuz
bir palyaço kadar sahte, 
bir kum tanesi kadar gizli.

Dönüyor zaman çarkı, yollar aynı yollar,
gidişlerin yükünü taşıyabilecek kadar ruhsuz,
midesi alacak kadar gaddar..
Ben ise ne gidenleri önleyebildim,
ne de gelenleri  ağırlayabildim.
Beceriksizliğin tüm notalarını ellerime yazmışım, aklımda dahi kalmayan.
Katlanılmaz bir adam bu sanırım, 
geceleri kalkıp yapışıyorum ensesine,
nerede! diyorum,
nerede.
Saçma sapan kelimeler ediyor, sanki derinliği varmışcasına
sus! diyorum be adam sus.
Alt ediyor beni, büyümüş 'koca şişko ruhuyla
eğiyorum boynumu başkaldırmanın üzerine başkaldırılmaz, 
veriyorum bir çiçek, beyazından
alıyorum siyahlar içindeki gönlünü.



İçimde yeşil bir fidan, dikenleri batıyor büyüdükçe..
Göğsümde beyaz bir karga, düşmüş bir teneke beyaza..
Aldanma beyaz bir karga işte,
kanatlansa gelirim kendime, fakat kırık,
beyaz bir karga fakat kanadı kırık..
Umudumdan tutup yaka paça atmışlar da dünyaya, yarısı orada bir yerde kalmış gibi..
Bilincim ise kaçak yollarla, yürümüş kafamın içine..
Bazı şeyler fazla, bazıları az.
Fakat mesele bu değil.
Vursa cellat şu gidişlerin boynunu, belki pası gidecek yaramın
ve olacak ellerin deva'm..

Yürüyorum, sakinlerin ışıkları düşüyor sokağa,
otel odaları, sıcak evler, sahici kahkahalar..
Kapıların ardında, dışarıda kalıyorum,
göğsümden kapıyorum soğuğu, yüreğime..
Yoluma devam ediyorum, 
etmeliyim,
biliyorum uzaklarda şarkı söylüyor birileri..









13 Haziran 2016 Pazartesi

Aramızda Katil Yargı,

Renklerin varlığı çıkardı ilk isyanı. İlk isyan Tanrı'nındı, evet. Renkler var dedi. Farklı fikirlerin, inanışların, duyguların olağanlığını ispatlayan renkler. Fakat küçük insanlarca kabul edilemeyen bu farklılıkların önüne koyuldu koca kalıplı normlar. Ve bir tık daha acımasızlığını artırıp yanına birkaç kişi daha toplayarak, çoğullaştı. Biz 'toplumuz dedi kaba sesiyle, ve bunlar kurallarımız. Ve yüzyıllarca devam edebilecek boktan bir tabaka oluştu yaşamda. Bazı yürekli insanların o tabakalardan kaçma uğrana ettiği intiharlar bile çare olamadı bu algının kırılmasına. Çiçekler kırıldı, fakat bunun nedeni ne sonbahardı ne kış. Çare olamadı. Çünkü 'toplum, Tanrısı oldu küçük insanların dünyalarında. Sahtekar bir tanrı, evet. 
Yargıları çarpıştırıp insanları öldürdük, güzel insanlarımız kayıp gitti yaşamdan. Hala akıllanamadık. Bir bok varmış gibi herkes birbirini yargılıyor, omuzlara basarak yükselmeye çalışıyor. Peki ya neden. Neden bu kadar açlık içindeyiz, neden bir celladın nefretini taşıyoruz. Nasıl bu kadar acımasız olabiliyoruz. Anlayamıyorum. Paylaşmanın verdiği hazzı neden bencilliğe tercih ediyoruz. Bunun getirisi ne olabilir. Eğer rant ise, vicdanına yaraşır mı bu. 


Birileri ölüyor o taraftan veya bu taraftan. Birileri bir zaman ölebilir. Bu sorunu ölen ve ölmeyen taraflarda arayabilirsin. Fakat birileri her zaman ölüyorsa, bunu ölende veya öldürülen de aramak ahmaklık olmaz mı. Araman gereken şeyler işleyen sistemi oluşturanlar ve bu sistemi hoşgörenlerde değil mi. Birileri epey ölüyor çünkü, epey.

Basit bir şey maliyeti dahi yok. Sevin! Birbirimizi sevelim moruklar..



11 Haziran 2016 Cumartesi

Şair olsam da yazmam seni,

Yüksekteyim
rüzgârı hissediyorum, evet hissediyorum
saçlarımda, ve iki parmağım arasından kayıp giden
Beni usulca aldatan hissizliğin gizlediği yoğun hissi hissediyorum
Tufaya geldim sanırım, bir kaç histen kaçarken
düştüm dayanılmaz hisler orkestrasına.
Şefle tartıştım, sokarım dedim tahtana
ver artık neşeli bir ezgi, biz de bulalım yolumuzu..
Kovdu beni.
Koşmaya başladım sonra, çünkü epey yoruldum
Soluk bir bakış attım arkamda bıraktığım koyun sürüsüne
evet arkamda, geçtim, dayanamadım geçtim.
Yola düştüm sonra,
anlam yüklü trenimin hangi yamaçta iskeleti,
aradım durdum,
acı çeken insanların çığlıkları ortasında kaldım

Gürültüler,
kafamda bir cenk meydanı,
can çekişiyor içimdeki kral, bu son nefesleri..
Düştü düşecek tahtı, gitti gidecek boktan düzen
bir umut, bir umut ki suya düşse kan olur.

Geçtim krallıkları, yağmura denk geldim
saçlarımdan tanıdı beni, iyi bilir o geceyi.
Durmadıya ıslattığı, damlalarına sakladığı gözyaşlarımı istedim.
Yedim yine usulca şamarımı, bunu hakettim,
hakettim ve aldım.
Tırnaklarımda biriken doku, ve biraz da kireç
duvarları taradım beyazların içinde,
sahi neyin çırpınışıydı bu.
Diyorum ya elde edemediğim şeylere tahammül edemediğimden değil hiçbir şey.

İçimde bir delinin sesi,
camdan bir fanüs ün içinde, açmış elini dileniyor
'koca şişko bir sevgi.
Yok diyorum ulan, yok ne yapayım.
Olsa sana mı veririm, büyütmek dururken ruhumu
ağlıyor geceleri içli içli duyuyorum, o uyuduğumu sanıyor ama ben duyuyorum
bira döküyorum, tütün sarıyorum ona.
Yok diyorum, yok ulan ne yapayım.

Ellerimi kaldırıyorum son olarak tanrıya,
yağmur yine yetişiyor tam zamanında..







Gelmelisin,

Bir yolunu bulup gelmelisin,
engel duran varilleri yıkarak gelmelisin,
belki çatlayan yerlerinden sızan şarapları önüne katarak gelmelisin.
Sahi sarhoşluk ne yakışır dudaklarına, ayakta durmaya can atan titrek bileklerine..
Gelmelisin
Değmeli tenim tenine, kuşlar kanatlanır belki dudaklarımdan boynuna
Diri göğüslerinin altında koca bir yürekle gelmelisin
Öyle tüm yalnızlığınla gelmelisinki ikimizde sığalım içine
Dardayım, koşarak gelmelisin
Bir ölümlük, sonsuzluk için gelmelisin
Gelmelisin
Öyle apar topar, terliklerinle gelmelisin

9 Haziran 2016 Perşembe

Umut musunuz,

Bazen tüm var gücünle, arta kalmışınla, ne kadarını kurtarabildiysen o kadarınla bir şeyler istersin. Çok istersin, susarsın. Bir süredir bir şey elde etmemiş olmanın sana verdiği bunu hakketmişlik hissine kapılırsın. Çok istersin moruk, diyorum ya susarsın, kana kana. Çünkü adı umuttur. Bu kırk yılda bir uğrayan şeyin adı umuttur. Yalnız bir umudun aynı zamanda bu kadar çok korku barındıracağını tahmin etmezdin. Ondandır ki koşamazsın ve belki de yüreyemezsin bile. Çünkü bu umut kırılırsa moruk bitersin anlıyor musun beni, bitersin. Neden bitersin, çünkü kum döküyor ellerin. Çölleri aştın geldin, fırtınada savruldun geldin. Öldün moruk ve bir ölümlük daha cesaretin var mı? Buna değer mi? Buna değecek olduğuna emin misin? Aslında demek isteğimin emin olmakla, kesinlikle  bir alakası yok. Buna dayanabilir misin onu merak ediyorum sadece. Sadece gülümse moruk ve biraz şu adice geçen zamanla muhabbete dal. Biliyorum çok istiyorsun, anlıyorum mimiklerinde saklanan neşenden. Anlıyorum göğüs kafesindeki coşkunluktan. Anlıyorum hiç durmadan koşmak istemenden. Umudunu pek sağlama al moruk. Umudunu sağlama al



Bu şarkı için teşekkür ederim Sueda hanım

7 Haziran 2016 Salı

Mümkünse başımız sağ olmasın,

Mümkünse başımız sağ olmasın.
Olmasın efendim başımız falan sağ olmasın.
Akılsız başımız sağ olsa ne yazar,
Vicdansız canımız yaşasa ne olur.
İnsanlar ölüyor,
çocuklar ölüyor,
aç kalıyorlar,
ruhları, bedenleri.
Kadınlara taciz ediliyor,
çocuklara da.
Bombalar patlıyor,
insanlar ölüyor. 
Ülkem ayakta mı?
Ülkem ayakta değil.
Ülkem ayakta değil.
Kandırma beni,
veya salağa yatma
Ülkem hiçte ayakta değil.
Sokağa çık, her hangi bir mesele hakkında
farkındalık başlat.
çocuğunu ve çocukları yetiştir.
Mezhepleri ve ayrımcılığın boğazına yapış.
Durdur ölümleri, yapabilirsin.
Bir şeyler yapabilirsin.
İnsan insanı öldürmesin anlıyor musun?
İnsan insanın ölümünü seyretmesin anlıyor musun?
N'olur moruk bir yerden el at şu olaya.
Dayanmak istemeyelim moruk, bu lanet olaylara dayanmak istemeyelim.
Koltukluları yerle bir edelim, yakalım siyaset hanelerini
yakalım kokuşmuş insanlıklarından.

İnsan insanı öldürmesin
İnsan insanın ölümünü seyretmesin moruk..

Evet bekleyeceğim,

Her şey yolundayken buraya uğrama, çünkü her şey yolundayken vakti değerlendirmeli. Böyle bir şey sana fayda vermez. Fakat yolların kırık, ellerin buruksa, hüznün doruk, gözlerin buğuksa ve yoğun buhranlı bir hava soluyorsan seni burada bekleyeceğim. Evet bekleyeceğim..

4 Haziran 2016 Cumartesi

Gece Fiskesi,


Kendimi bazı zamanlar 'beceriksizler abidesi adlı grup varmış da ben de tek üyesiymiş gibi hissediyorum. Size de oluyor mu his? Nasıl anlatsam moruk hani böyle herkesin salağa yatması asıl meseleymiş de ben bok varmış gibi kafamı kaldırıp etrafı gözlemeye başlamışım gibi. Elimdeki şişeyi pek sıkı pek ince sallamışım da yorulmuşum gibi. 
Hiçbir şeyi yüzelsel tadamadım, uğrayıp da gidemeyeceğim şu dünyadan da, saplandım galiba. Kendimi gereksiz şeylerle uğraşıyor hissediyorum. Hissetmiyorum, hissettiriliyorum. Ayrı şeyler. Kendim olmanın bedelini yalnızlıkla ödeyenlerdenim sanırım. Siz, sizde nasıl? Sizde de böyle mi işliyor sistem. Aslında onlara vermek istediğim tek bir cümle vardı. 'Siz bu sistemin menfaate düşkün oyuncuları oldunuz, bense sisteme hakaret eden şiirler düzdüm.' diyemedim. Nasıl diyim moruk, çok fiyakalı değil mi, mahallenin yakışıklısıyım deyip onca dert almak var işin ucunda. En iyisi mahalledeki yalnız adam olmaya devam. Büyük sözler etmeye ne hacet, dramatikleştirmeye ne lüzum. Aslında sistemden karlı çıkacak yanım yoktu heralde, aptal değildim. Hiçbir otorite karşıtı kimse mutlu olmazdı, bilirim. Fakat istedim biliyor musunuz. Sandım ki bu sistem el altından bir kaç bir şey indirir cebimize, hala sanıyorum. Sanırım bunda da saplantılıyım. Yazı gitmiyor moruk, gitse araya sigara giriyor, gitse basamaklar içime kaçıyor. Takip etsem ayağım kayar, ayağım kayarsa kalemim kırılır. Korkuyorum moruk anlasana. Buna ne denir ikilem, üçlem veya çaresizlik mi? Buna ne denir bilmem ama okkalı bir küfür yakışır. Yakışır çünkü can sıkıcı işler bunlar, iyi şeyler oldu da biz mi sevmedik. Yapma moruk yargını kerpetenle temizlemeden üzerime yapıştırma, çünkü canım yanar, canın yanar

2 Haziran 2016 Perşembe

Concha Buika Geliyor(!)

Concha Buika, ''Şarkının dili yok''















Ailesi İspanya'ya, Ekvator Gine'sinden; babası eski politikacı, yazar rejim karşıtı olduğu için sürgüne geldi. Burada çok fakir bir bölgede, çingeneler arasında tek siyahi aile olarak zorluklarla büyüdü. Babası o daha 9 yaşındayken aileyi terk etti.


''Flamenko ya da Afrika etkileriyle müzikler yapıyorum demiyorum. Ben hissettiklerimi yazıyorum, çevremdeki müzisyenlerle şarkılarıma yepyeni ifadeler katıyorum. Tüm bunlar benim şarkılarım, ait olduğum yer sahne ve kendimi ifade etmek için bir sınır düşünmüyorum''  diyen kadın.

Bu hisli hatuna gidin moruklar..

      Aug 03: Kuşadası,
      Aug 05: Bodrum, 
      Aug 07: İstanbul,

1 Haziran 2016 Çarşamba

Buradan bıçak sırtı cümleler geçti hızla,

Yağmur şiirini damlattığında sokağa,
sen yürüyor olacaksın,
ve o ışığın dörtte birini sunan evden yankılanacak,
bir müzeyyen bestesi..
'Gel diyeceğim sana, Gel! Dudaklarım kıpırdarsa namerdim.
'Gel diyeceğim Ulan. Gel ki gülsün çehresi düşmüş yüzüm.
belki çocukça isteyeceğim seni,
ya da senden sonra da sararıp düşeceğim ölüme
Fakat yine de gel diyeceğim

En çok ta kalemden isterim seni,
kağıdın gönlünü alırım senden önce
Hazır ederim her şeyi yerli yerince,
belki gönlüme birkaç çiçek ekiveririm,
kandırırlar yerime seni
Öyle deme ne çok isterim kandırmak seni