4 Mayıs 2016 Çarşamba

Eksik Bir Şey Mi Var,









Birkaç bardak çay soğuttum o gün. Sigaranın külü ne zaman elime düşse o zaman ayılıyordum. İçimde çatallanan yollara şahit oluyor fakat işin içinden sıyrılamıyordum. Bir şeyler yoktu, bir şeyler fazlasıyla yoktu. O kadar yoktular ki, koca bir bulutu karışlayıp içinden birşey çıkaramıyordum. O kadar bir şeyler yoktu ki, şapkadaki tavşanım bile yoktu. Bir şeyler yoktu, elimde tek olan şeylerim eksiklerimdi. İçimde koca bir buz kütlesi vardı. Tam göğsümün üstünde. Her şey orada. Yalnızlığım, iyiliğim, kötülüğüm, sevdiğim kadınlar, babam, yardakçılarım, bakıp görmeyen, duyup anlamayan herkes ve her şey. Orada sıkışmayı ve bir gün patlamayı bekliyorlardı. Biliyordum, bir gün içimden beyaz bir karganın kalkacağını. Kalkıp tüm kokuşmuş yargıların karşısında beni savunacağını, biliyordum. Bekliyordum.

Yaşadığım donukluğun farkına varıp, kaldırdım gözlerimi içimden. Etrafı süzmeye başladım. Herkesin gözünün üzerimde olduğunu hissetmeme rağmen kimseyle göz göze gelemiyordum. Sanki hepimiz güzel gözlü körlerdik. Tek göremediğimiz içimizdeki eksiklerdi. Oturduğum masaya üç-beş madeni para bırakarak kalktım. Güzel ayakkabılar dolanıyordu bu şehirde. Pantolan paçaları, taze kumaş kokuları, ince bilekler.. Yadsınamaz güzellikler, fakat daha fazlası yoktu, daha fazlasını aramıyorduk çünkü. Düşünüyorum da ihtiyacımız mı yok diye. Kendimi buna da
inandıramadım. Arasak bulabilirdik, lakin aramıyorduk. Çünkü fazlasıyla meşgul, fazlasıyla yorgunduk. Gülten ablanın da dediği gibi 'Ah kimselerin vakti yok oturup ince şeyleri anlamaya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder